BEDEN AVCISI -15-

Fil Ada'sından Surlariçindeki anne evine dönüşüm tam 24 saat sürmüştü. Uçaklar, aktarmalar, yolcular, hostesler, insan görmekten bıkmış pasaport kontrol memurları, sabır tüketen beklemeler, ışıklı taxfree reyonları ve dahası, jetlagın çiğneyip tükürdüğü zihnimde dönüp duruyordu. Sanki Tayland'da yaşadığım herşey bir rüyaydı ve uyanmıştım. Annem mutfakta yemek yapmakla meşgulken, ben de loş odamda uzanmış kendime gelmeye çalışıyordum.... Continue Reading →

BEDEN AVCISI -14-

Fil Adasındaki günlerimiz hızla geçti. Son gecemizi sahilde yürüyerek geçirmeye karar vermiştik. Yakamoz vardı ve WholeMoon Party sesleri, sahilin en uzak köşesinden bize kadar geliyordu. Çantalarımızı önceden hazırlamış, yatak odasına bırakmıştık ve bizi Pattaya'ya götürecek servis sabah erkenden gelecekti. Gündüz yakan beyaz kumlar gece serindi ve ince dalgalar ışıltıyla sahile vurup duruyordu. Gan sessizdi. Üzerine... Continue Reading →

BEDEN AVCISI -13-

Gan salıncaktan kalkıp yanıma geldi ve boylu boyunca hasır şezlonga uzandı. ikimiz de biraz doğrulmuş, yeşil palmiyeler arasındaki ışıltılı denize bakıyorduk. Saç telleri esintiye kapılıp yüzüme gözüme giriyordu. O hafif yan döndü ve rahat bir şekilde onu sardım. Hala ıslak olan saçları badem çiçekli pudra gibi tütüyordu. Kısa bir sessizlikten sonra anlatmaya başladı. "Joseph'le birlikte... Continue Reading →

BEDEN AVCISI -12-

"10 ya da 11 yaşındaydım... O gün öğlen köyümüze bir kaç adam geldi... Biri şehirliler gibiydi... Bizi.. 7 kızı meydanda topladılar... 4 kişiyi alıp gittiler..." Gan'ın yüzüne merakla bakıyordum. Onun köylü bir kız olduğuna şaşırmıştım ve "alıp gittiler" derken ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum. "Cildimi görüyor musun?" Bunu derken bana bakmış ve açıkta kalan kolunu... Continue Reading →

BEDEN AVCISI -11-

Gan beni, Pattaya'dan uzağa, adını pembe kafalı bodur fillerinden alan tropikal bir adaya götürdü. Fil Adası, boncuk mavisi denizden dimdik yükselen kayalıklardan oluşan, heryanı otuz metreyi bulan ağaçlarla kaplı ve sivri tepelerinden tül gibi sisin eksik olmadığı bir yerdi. O gece barda uzun bir sohbete girişmiştik ve bana sandığım gibi tüm o curcunanın özünün bumbum... Continue Reading →

BEDEN AVCISI -10-

"Yüzün neden gülmüyor kovboy?" Sarışın olmadığım halde beni, kot şortları ve dövmeli çıplak üstleriyle içip sapıtan Amerikalılara mı benzetmişti yoksa anlamadığım bir iltifat cümlesi mi kurmuştu bilmiyordum. Ama biramın yanına kızarmış fıstık koyarken eğilip iri memelerini omzuma dokunduran barmen kızın varlığı zihnimde kendine yer açamıyordu. Barın en köşe ve sakin sandalyelerinden birine kurulmuş, Walking Street'in... Continue Reading →

BEDEN AVCISI -9-

Surlariçinin dar ve karanlık yollarında eve dönerken ilk damlalar düşmeye başlamıştı. Karanlık gökyüzünü aydınlatan yıldırımlar ve sağanak bulutları henüz şehre yaklaşmamıştı ama arabanın içinden yaklaşan fırtınanın sesini duyabiliyordum. Aheste sürüyordum. Çünkü ertesi gün mesaisine yetişmem gereken bir işim yoktu. Cansın'ın duruşma günü Feminist Atölye'yi tam kadro mahkeme önüne dikmesi tüm kariyerimin içine etmişti. "Kadın Kadındır... Continue Reading →

BEDEN AVCISI -8-

Doruk'un bizi ayırma çabasına rağmen, Olga ile uyumlu bir çift olmuştuk. Rüzgar ikimizden yana dönmüş gibiydi ve her şey iyiye doğru gidiyordu. O günlerde petro kimya alanında çalışan bir şirkete başvurmuştum ve işe alınmam an meselesiydi. Böylece, hem bir buçuk kat daha fazla maaş alacak, hem de yanlış bir kimyasal yüzünden labaratuarda havaya uçma olasılığından... Continue Reading →

BEDEN AVCISI -7-

Doruk'u ciddiye alma, demişti Olga, şımarık bir çocuktan farksızdır! Koltuğun diğer ucundan bana bakıp konuşmuştu. Cumartesi planımızı iptal etmiştik ve Olga Doruk'la yaşadığım kavgayı duyunca, ilk kez bekar evime gelmişti. Saat öğleye geliyordu ve yemek işini eve paket söyleyerek halletmeye karar vermiştik. Ben, benden önceki kiracılardan kalma İKEA tarzı geniş kanepenin bir ucunda, Olga ise... Continue Reading →

BEDEN AVCISI -6-

Olga ile havuz başındaki buluşmamızdan sonra, yeni bir sürece girmiştik. Taktığım güneş gözlükleri mi, giydiğim pembe polo gömlek mi işe yaramıştı bilmiyordum ama o buluşma bir kırılma noktasıydı. Bana karşı her geçen gün daha yakın davranmaya başlamıştı. Düzenli olarak görüşüyorduk ve serin bir Ağustos akşam üzeri açık havada Susuzlu tiyatrosunu izlerken ilk kez elini tutmama... Continue Reading →

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Yukarı ↑