Nerdesin Ema?

Doksanlı yılların sonu… İzmir’de yatılı okuduğum zamanlar… Döviz şimdiki gibi yükselişte, cep telefonu yok henüz, siyaset başörtüsüyle uğraşıyor, Konak’ın girişinde parkalı botlu gençler ‘kahrolsun ABD’ yazılı bedava gazeteler dağıtıyor, henüz altı sıfır atılmamış, herkesin cebinde milyonlar taşıdığı günler işte…

Kemeraltı’nın sonbahar yağmuruyla ıslanan kalabalığından kurtulup kendimi Kapalı çarşının üst katına atıyorum. Sabahın o vakti taş yapı oldukça tenha. Çarşının içini gören terasın demir pervazları arasında küçük masalar yerleştirilmiş. Lacivert üniformalarım içinde onaltı yaşıma tezat duran olgunluğumla kasılmış bekliyorum.

Gözlerinin feri kaymış, askerlerden kıllandığı her halinden belli bir genç gelip ne istediğimi soruyor. Adı sırf gurbetteki ülkemi hatırlatıyor diye tok sesimle söylüyorum: Ada çayı.

Eleman gidince PTT binasını gören, kenarlarını sarmaşıkların sardığı yarım daire dev pencereden dışarıya, çiseleyen ince yağmura bakıyorum. O zamanlar yeni yeni piyasa tutmaya başlayan açık parfümcülerin birinden buram buram kiraz çürüğü kokusu yayılıyor. Omuzları ıslanmış pardösümden yükselen buharı seziyorum. Algılarım keskin, soğukkanlılıkla telaşımı bastırmaya çalışıyorum. Beklediğim kızın gelip gelmeyeceğinden korkuyorum.

Ben kıza aşığım, kız benim en yakın arkadaşıma aşık, benim arkadaş o kızın en yakın arkadaşına aşık, benim arkadaşın aşık olduğu kız da üniversiteli bir gence aşık. Ergenliğin getirdiği aptallıkla, kendimi çözülmesi güç bir bilmecenin içinde buluyorum. Kız o gün benimle buluşsun diye iki haftamı plastik kartlarla çalışan ankesörlü telefon kulübelerinin önünde harcamışım. Babasının işte, annesinin komşuda çaya gittiği saatleri denk getirmek için algolaritmik hesaplar yaptıktan sonra tabi.

Kız ikna oluyor gelecek diyor. Ama o sabah ki yağmur, kaygılarımı artırıyor. Ada çayım gelince, azıcık limon sıkıp, usul usul yudumluyorum. Kokusu beni çocukluğuma, memleketimin kurak kışlarına götürüyor, ada çayı dolu bahçesiyle teyzemin evine, oradan uzağa sıra dağların yamacındaki köy evlerine…

Ve işte merdivenlerde beliriyor. Yağmur tanecikleri bezeli dalgalı kızıl saçları, kot ceketinin önünden taşan beyaz gömleği, onaltı yaşın açlığıyla gözüm her kaydığında kalbimi hoplatan siyah mini eteğiyle…

-Günaydın diyorum yerimden doğrulup belki bir yanak verir ümidiyle.

-Günaydın diyor, beni kendine yaklaştırmak istemeyen bir el sıkışıyla.

Oturuyoruz karşılıklı. Gözlerim kızın her detayını belleğime kazımak istercesine tarıyor her yanını. onun suratında o bildik eda: sinirli ve donuk, beni azarlamaya hazır bakışları…

-Ne içersin diye soruyorum.

-Hiçbirşey! Fazla vaktim yok zaten!

Mideme güçlü bir kramp saplanıyor. O buluşmaya yüklediğim tüm umutları yerle bir ediyor sözleri. bir çıkış yolu olmalı. Aklıma tecrübeli çocuklardan duyduğum taktikler geliyor. ‘ona romantik şeyler’ söyle diyen birinin kulağımın içinde çınladığını duyuyorum. ‘ilgisini çek’ diyor bir başkası. Acımı belli etmeyim diyorum. biraz daha kasılıp gözlerimi açık kahve gözlerine dikiyorum. kız umursamaz, etrafı seyre dalıyor.

-Biraz otur… sohbet ederiz.

-Bak burdayım ama sana umut vermek için değil.

Doğrudan konuya giriyor, kestirip atacağını seziyorum.

– Sonra konuşuruz bunları. Okul nasıl?

-İyi, deneme sınavı var yarın… Dershane de olacak!

Yumuşuyor bir anda.

-Benim de iyi. Bu sene bütünlemesiz atlatırım sanırım.

-…

Cevap vermiyor, söylediklerimin kıymeti yok gibi. Ben de susuyorum, yarı boş çay bardağını iki avucumun arasına alarak. Öyle ulaşılmaz ki karşımda, çaresizliğim dağ gibi büyüyor. Ve o şarkı çalmaya başlıyor bir yerlerde:

“Olmasa mektubun… Yazdıkların olmasa… Kim inanır senle ayrıldığımıza…”

Kızın dudaklarının minik hareketlerini görüyorum. Şarkıya inceden eşlik ediyor. Elime bir fırsat geçtiğini seziyorum.

-Bu şarkının hikayesini biliyor musun? diye soruyorum. Ona romantik şeyler söyle diye de çınlıyor kuağımda birileri.

-Neymiş? ilgiyle bana bakıyor ilk kez.

Şimdi sahne senin diyorum kendi kendime. O kızın kalbine gidecek bir şeyler söylemem gerektiğini bilerek.

-Adam kızı çok sevmiş…

-…

-Bir süre birlikte olmuşlar… Ama onlarınki imkiansız bir aşkmış…

-Neden peki?

Kalbim duracak gibi, aylardır peşinde koştuğum kız ilk kez bana doğru düzgün konuşuyor.

-Kız yabancı… Ülkesine dönmesi gerekmiş… Bir mektup bırakıp ortadan kaybolmuş…

-Yabancı mı?

-Evet… Şarkıda diyor ya: “Nerdesin Ema?”

-Ema!

-Ema… Alman heralde. sonra bu şarkıyı yazıyor…

Onu etkilediğimi görüyorum. Donuk yüzü yumuşuyor, ince küçük dudaklarının kenarına bir tebbessüm ilişiyor. Olacak diyorum, onu sevmeyen arkadaşımı bırakıp bana bir şans verecek sanıyorum. gülmeye başlıyor kahkahalar eşliğinde, yavaşça sessiz bir titreyişe dönünceye dek.

Sonra ciddileşiyor.

-Birincisi Ema Arapça kökenli bir isim…

-…

-İkincisi Almanca kökenli olan Emma… İki tane M ile…

-…

Gece ışığa tutulmuş tavşan gibi öylece kalakalıyorum. yüzüm kızarmaya, hafakanlar basmaya başlıyor. Üçüncüsü demesin diye dua ediyorum, nafile!

-Üçüncüsü şarkıda Sinema diyor…

-Ama… şey…

-Dördüncüsü şarkının yazarı eşcinsel…

-…

Susup kalıyorum. beşincisi derse, girdiğim yerin dibinden bir daha çıkamazdım.

-Beşincisi… ,

Ona sus daha fazla konuşma bakışı atarken devam ediyor.

-Aramızda bir şey olamaz… daha çocuksun… şaşkınsın… başkasını sevdiğimi bildiğin halde peşimden koşacak kadar da safsın…

-…

-büyü! erkek ol! yoksa yalnız kalırsın!

Kalkıyor yeriden, hiddetle ve söyleyecek söz bulamıyorum. gözlerim otururken yukarı sıyrılmış mini eteğine takılıyor, onun gözleri öfkeyle dolup bana sırtını dönüyor. hiçbir zaman benim olmayacak bedeninin süzülüp gidişini, ardında bıraktığı kokunun havada yitişini sadece seyredebiliyorum. merdivenlerde azalarak giden topuk sesini duyunca, kaybettiğimi anlıyorum.

Yalnız başıma saldalyeye tekrar kuruluyorum. ada çayım soğumuş. Pencere ardındaki yağmur dinmiş. Burnum çürük kiraz tütüsüne alışmış ve içimde bir boşluk hafiften büyümeye başlamış.

 

Agios Sergios 2018

 

Nerdesin Ema?’ için 5 yanıt

Add yours

  1. Altıncısı, bu işin olmayacağından adım gibi emin olduğum halde içimde kocaman bir ümit ve “inşallah” ile son sürat okuyacak kadar büyük beklentilerim var ve sürpriz arzum var hayattan 🙂

    Elinize sağlık. Çok güzel. #CumaHeyecanı oldu 🙂

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Yukarı ↑